21. Beyin Haritalama ve Tedavileri Derneği Kongresi’ne Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan başkanlığında katılan araştırma ekibi, iki ayrı oturumda Türkiye’yi temsil etti.
Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, Beyin Haritalama ve Tedavileri Derneğinin (SBMT) ABD başta olmak üzere sinirbilim alanındaki seçkin araştırmacıların yer aldığı 21’inci yıllık kongresi ABD’nin Los Angeles şehrinde yapıldı.
Üsküdar Üniversitesi ekibi iki ayrı oturumda Türkiye’yi temsil etti
Görüntülemeden genomik ve nanoya kadar tüm nörolojik bozuklukları kapsayan, ABD başta olmak üzere sinirbilim alanındaki seçkin araştırmacıların yer aldığı yıllık kongrenin 21’incisine Türkiye’den sadece Üsküdar Üniversitesi ve NPİSTANBUL Hastanesi araştırmacıları katıldı.
Kongreye Prof. Dr. Tarhan başkanlığında katılan araştırma ekibi, “Advances in Neuroimaging Techniques” ve “Addiction Medicine” başlıklı iki ayrı oturumda Türkiye’yi temsil etti.
Bu alanda yapay zeka odaklı ve derin öğrenme algoritmalarını “cloud” üzerinde kullanarak akıllı öngörü modelleri geliştiren Üsküdar Üniversitesi araştırmacıları sinirbilim alanındaki çalışmalarını nöromorfik bilgisayarlar üzerine kaydırma stratejisi ile Türkiye’de sinirbilim alanındaki dönüşüme öncülük ediyor.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan klinik farmakogenetik uygulamaları paylaştı
Dünyanın birçok yerinden bilim insanının katıldığı toplantıda Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sunumunda, sinirbilim alnındaki güncel çalışmaların altını çizerken üniversitede yürütülen ilaç kan düzeyi ölçümleri ve klinik farmakogenetik uygulamalarını paylaştı.
Kanda ilaç düzeyi ölçümü (TDM) uygulamalarının hasta için uygun dozu seçmede önem taşıdığının ve toksik ilaç düzeyi oluşmasını engellediğinin altını çizen Prof. Dr. Tarhan, farmakogenetik profilleme sonuçlarını, beyinde dopamin miktarını belirleyen COMT enzim aktivitesi ve serotonin taşıyıcı protein aktivitesi ölçüm çalışmaları başlığı altına paylaştı.
Bu genetik profilleme çalışmaları sonucunda kişiye özgü özellikler belirlenerek kişiye özgü tedavi planları dizayn edilebildiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Bu yöntem dünyada yeni gelişen kişiselleştirilmiş tıp uygulamalarının başarılı bir örneği sayılabilir. Bu yeni uygulamalar sayesinde her hastaya aynı tedaviyi vermek yerine hastanın genetik yapısına özel bir tedavi verilmesi ve hangi ilacın daha çok işe yarayacağı önceden belirlenebiliyor.” ifadelerini kullandı.
“Metamfetamin, tıbbi ve ruhsal hastalıklara yakalanma riskini artıyor”
Araştırma ekibinde yer alan NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz da metamfetamin kullanım yaygınlığı ve bu hastaların yakın ve uzun gelecekte Parkinson tıbbi ve ruhsal hastalıklara yakalanma riskinin artışı konusunda bilgi verdi.
Met’in uzunca süre alınmasa bile haftalar veya aylar boyunca bedende ve beyinde bulunmaya devam ettiğini belirten Dilbaz, bu açıdan hastaların büyük bir çoğunluğunun tedaviye dirençli başka bir ruhsal hastalığa da sahip olacağının öngörüldüğü ve sadece met kullanım bozukluğu olan hastaların yaklaşık yüzde 55’inin Derin TMS tedavisinden yararlandığını kaydetti.
Prof. Dr. Dilbaz, kendi yaptıkları çalışmada met kullanıcılarının yaklaşık yarısından daha fazlasında özellikle şizofreni veya psikotik bozukluk saptandığını belirterek, bu hastaların standart bağımlılık ve veya psikoz tedavisinden yararlanmamaları nedeniyle uzun etkili antipsikotik tedavi ile birlikte elektrokonvülsif tedaviden de yararlandıklarını ve hastaların sadece psikozlarının değil aynı zamanda madde kullanımına başlama sürelerinin ve oranlarının da daha azaldığını belirtti.
“Kişisel risk faktörlerinin belirlenmesi özelleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesinde kritik bir öneme sahip”
NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Onur Noyan ise bağımlılık ve genetik araştırmaların kesişimi, psikyatrik bozuklukları ele aldı.
Son dönemde, bağımlılık ve genetik araştırmaların kesişimi, psikiyatrik bozuklukların anlaşılması ve yönetilmesi açısından önemli bir paradigmaya dönüştüğünü ifade eden Prof. Dr. Noyan, özellikle, bağımlılık gelişimindeki genetik predispozisyonların tanımlanması, kişisel risk faktörlerinin belirlenmesinin özelleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesinde kritik bir öneme sahip olduğunu, genetik analizlerin, bireylerin madde kullanımı sonrası psikoz veya majör psikiyatrik bozukluklara yatkınlığını belirlemede, spesifik farmakoterapilerin seçiminde ve relaps riskinin öngörülmesinde temel bir araç olarak ön plana çıktığını aktardı.
Prof. Dr. Noyan, bu yöntemlerin, genetik bilgiye dayalı bir yaklaşımın, bağımlılık tedavisindeki etkinliği artırabileceğini ve hastalığın yönetiminde bireyselleştirilmiş tedavi planlamasına olanak tanıyabileceğini vurguladı.